Yaz geldi. Sualtı bizleri çağırıyor. Mavi derinliklere
dalacağımız, kendimizi boşluğa bırakacağımız, kışın soğuğundan dolayı tadını
çıkaramadığımız günleri geride bırakarak ağzımız kulaklarımızda dalışlar
yapacağımız günler yaklaştı. Dalış sezonunu Mayıs ayında açıyoruz.
Akşam 8’de İstanbul’dan çıktığımız yolu, Cumartesi sabahı
saat 7’de tamamlıyoruz. Sabah kahvaltısından sonra, dalış yapacağımız Kalkan’ın
hemen yanındaki Kalamar Koyuna yola çıkıyoruz. Kalkan’ın ana caddesinden, sağlı
sollu duvarlarından begonvillerin sarktığı tek katlı evlerin arasından yol
alarak 10 dakikada Kalamar Koyu’na varıyoruz.
Tatilin üç gün olması dolayısıyla dalış teknelerinde yer
bulamadık, ancak 9 kişilik grubumuza özel hızlı botla dalış hizmeti veren bir
dalış merkezi bulmayı başardık. İki dalışı da sabah saatlerinde bitirmeyi,
öğleden sonrayı da dinlenme ve keşif için ayırıyoruz.
Cumartesi sabahı ilk dalış için hazırlıklar başlıyor. Bir
araba dolusu dalış malzemesini hazırlayarak tekneye yüklüyoruz ve yola
çıkıyoruz. 12 saatlik yolun yorgunluğu var üzerimizde. Dalış liderimiz, dalış
kurallarını hatırlatarak başladığı briefing’i dalacağımız noktayı ve dalış
süresini anlatarak tamamlıyor. Hava rüzgarlı ama neyse ki güneş yüzünü
gösteriyor ve bizi ısıtıyor.
Rüzgarlı havadan en az etkileneceğimiz nokta olan Frenk koyu
ilk dalış noktamız… Kalkan körfezinin doğusunda, kıyıya 15 dakika uzaklıkta,
duvarı 60 metreye kadar deniz dibine uzanan Frenk Koyunun korunaklı bir
girintisine teknemizi yanaştırıyoruz. Rüzgardan ve dalgalı denizden dolayı sağa
sola sallanan tekneden bir an önce atlamak ve su altına inmek için acele
ediyoruz.
Su altında ne rüzgar kalıyor, ne dalga… Masmavi bir boşluk
ve sadece regülatörden soluk alış verişimizin bozduğu sessizlik… Mayıs ayında
olmamıza rağmen, su güneyde alışık olduğumuzun aksine soğuk. Yüzeyde 21,
sualtında 19 dereceye kadar inen deniz suyu ile hafif ürperiyoruz. Su hafif
bulanık.
Frenk duvarı boyunca ilerliyoruz. Sualtı her zaman olduğu
gibi capcanlı. Kayaların içinde sizi görünce içeri kaçışan kırmızı üzerine beyaz
çizgili asker balıkları, bazen sürü halinde senkronize bazen kaos halinde
hareket eden kaya balıkları, büyüklü küçüklü lahoslar, karagözler dalışımıza
eşlik ediyor. Belki bir büyük balık geçer umuduyla gözlerimizi
duvardan uzaklaştırıp açıklara bakıyoruz. Ancak bir hareket yok.
Günü Frenk koyunda yaptığımız iki dalışla noktalıyoruz. Yol
yorgunu da olduğumuz için öğleden sonramız uyuyarak geçiyor. Günü otelde akşam
yemeği ve Kaş eğlencesiyle noktalıyoruz.
İkinci gün sabah dalışı için tercih ettiğimiz nokta Camel
Stone Reef. Rüzgar devam ettiği için denizin dalga dalga kabarmasına kalmadan
mümkün olan en erken saatte dalışa çıkıyoruz. 10 metreden başlayarak derine
doğru inen Camel Stone Reef, deve hörgücüne benzer yapısıyla bu adı almış.
Kayalık, kendisine dik olarak gelen, oldukça ilginç görünen dümdüz bir kaya
platformuyla devam ediyor ve 25 metreye kadar iniyor. Bu kez ufak balıklar
dışında bize eşlik eden kimse yok. Bir iki tane orfoz bizi
görünce alelacele yarıklara saklanıyor. Büyük balık görmek umuduyla açıklara
bakıyoruz, ancak mavilikten başka bir şey yok. Akya, Baraküda gibi büyük
balıklar o kadar hızlı hareket ediyor ki, siz görmeye kalmadan
uzaklaşabiliyorlar. Yine de umudumuzu yitirmiyoruz.
Günün ikinci dalışını, hava çok rüzgarlı olduğu için kıyıda
Kalamar Koyunda yapıyoruz. Tekne bizi dalış merkezine çok yakın bir noktada
atacak ve çıkış noktamız kıyı olacak. Kalamar Koyu en keyifli dalışlardan biri
oluyor. Suya girdiğimiz anda ok gibi fırlayıp açığa doğru adeta kanat açan iri
bir vatoz karşılıyor bizi. Melanur, karagöz, sarpa sürüleri peşimizi
bırakmıyor. Oldukça küçük bir müren, kayalıklardan başını uzatıyor, asker
balıkları selam duruyor. Ufak tefek taşların bol olduğu bu bölgede olması
muhtemel ahtapot arıyoruz, ancak bulamıyoruz. Etraf yavru kum lahoslarıyla
dolu. Dalışı kıyıdan çıkarak tamamlıyoruz.
Sualtında gördüğümüz balık sürüleri karnımızı acıktırıyor.
Öğle yemeğini Kalkan’ın tepelerinde bulunan alabalık tesislerinden birinde
yiyoruz. Kalkan’ın muhteşem manzarasına, tereyağında pişirilmiş kiremitte
alabalık eşlik ediyor.
Tatilimizin üçüncü gününde havanın durulacağını, rüzgar
hızının kesileceğini biliyoruz. Tekne ve dalıcı kalabalığına kalmadan Duchess
of York & Sakarya Batığına erkenden yola çıkıyoruz. 1893 yılında Sakarya
taşlıklarında batmış olan İngiliz tekneye dalışa 5 metre derinlikteki bir
yarıktan başlıyoruz. Derinleşen bir duvarın yanında yer alan batığın bir
parçası 35 metrelerde başlıyor, ikinci parça ise 50 metrede başlayarak aşağı
doğru iniyor. Dalış limitlerimiz dahilinde batığı üstten gözlemleyip batığın
sığ taraftaki parçalarına yöneliyoruz. Batığın sığ parçasındaki kuytu bir
köşesine saklanan orfozun gözünü fenerlerimizle bir süre kamaştırıyoruz. Sığ
kayalıklarda gezindikten sonra emniyet beklemesi yapmak üzere
teknemizin altına geliyoruz. Biz batığı terk ederken, Kalkan’dan yola çıkan
tekneler batığa yaklaşmak üzere. Kalabalık olmadan daldığımız için şanslıyız.
Gezinin son dalışında grup yorgun… Daha küçük bir ekiple
günü Camel Stone Reef dalışı ile noktalayacağız. Bu kez dalışa katılmayanlara
inat büyük balıklar kendini gösteriyor. İri bir orfoz kayalıkların arasında
kanat çırpar gibi yüzgeçlerini dalgalandırıyor. Ürkütmemek için yavaşlıyoruz,
ancak bizi görür görmez en yakın kayanın altına saklanıyor. Mavi açıklara
bakarken akya da gözümüzden kaçmıyor bu kez. Dev gövdesiyle bir görünüp hızla
kayboluyor. Büyük balık görmenin mutluluğuyla dalışı sonlandırıyoruz.
En yakın uzun tatilde tekrar gelmek üzere Kalkan'a veda
ediyoruz.
Asker Balığı ve Müren fotoğrafları Burçak Erdemoğlu’na aittir.
Bu yazı The Magger'da yayınlanmıştır.
http://www.themagger.com/kalkan-dalis-hikayesi/