11 Ağustos 2014 Pazartesi

Kalkan Dalışı

Yaz geldi. Sualtı bizleri çağırıyor. Mavi derinliklere dalacağımız, kendimizi boşluğa bırakacağımız, kışın soğuğundan dolayı tadını çıkaramadığımız günleri geride bırakarak ağzımız kulaklarımızda dalışlar yapacağımız günler yaklaştı. Dalış sezonunu Mayıs ayında açıyoruz.

İstanbul’un üç bir yanı denizlerle çevrili olmasına rağmen, Marmara Denizinde dalış yapmak gerek kirlilik gerekse görüşün pek iyi olmaması dolayısıyla neredeyse imkansız. En yakın dalış noktası Saroz Körfezi ve Ege Denizi. Uzun tatillerde ise Akdeniz’i tercih ediyoruz. Bu sebeple hafta sonu tatili üç güne çıkınca, kendimizi güneye, Kalkan’a atıyoruz. Kalkan, dalıcıların en uğrak noktalarından biri olan Kaş’a komşu. Suyun berraklığı, denizin sıcaklığı, sualtının canlılığı ile Kaş’ı aratmıyor.

Akşam 8’de İstanbul’dan çıktığımız yolu, Cumartesi sabahı saat 7’de tamamlıyoruz. Sabah kahvaltısından sonra, dalış yapacağımız Kalkan’ın hemen yanındaki Kalamar Koyuna yola çıkıyoruz. Kalkan’ın ana caddesinden, sağlı sollu duvarlarından begonvillerin sarktığı tek katlı evlerin arasından yol alarak 10 dakikada Kalamar Koyu’na varıyoruz.

Tatilin üç gün olması dolayısıyla dalış teknelerinde yer bulamadık, ancak 9 kişilik grubumuza özel hızlı botla dalış hizmeti veren bir dalış merkezi bulmayı başardık. İki dalışı da sabah saatlerinde bitirmeyi, öğleden sonrayı da dinlenme ve keşif için ayırıyoruz.


Cumartesi sabahı ilk dalış için hazırlıklar başlıyor. Bir araba dolusu dalış malzemesini hazırlayarak tekneye yüklüyoruz ve yola çıkıyoruz. 12 saatlik yolun yorgunluğu var üzerimizde. Dalış liderimiz, dalış kurallarını hatırlatarak başladığı briefing’i dalacağımız noktayı ve dalış süresini anlatarak tamamlıyor. Hava rüzgarlı ama neyse ki güneş yüzünü gösteriyor ve bizi ısıtıyor.


Rüzgarlı havadan en az etkileneceğimiz nokta olan Frenk koyu ilk dalış noktamız… Kalkan körfezinin doğusunda, kıyıya 15 dakika uzaklıkta, duvarı 60 metreye kadar deniz dibine uzanan Frenk Koyunun korunaklı bir girintisine teknemizi yanaştırıyoruz. Rüzgardan ve dalgalı denizden dolayı sağa sola sallanan tekneden bir an önce atlamak ve su altına inmek için acele ediyoruz.

Su altında ne rüzgar kalıyor, ne dalga… Masmavi bir boşluk ve sadece regülatörden soluk alış verişimizin bozduğu sessizlik… Mayıs ayında olmamıza rağmen, su güneyde alışık olduğumuzun aksine soğuk. Yüzeyde 21, sualtında 19 dereceye kadar inen deniz suyu ile hafif ürperiyoruz. Su hafif bulanık.

Frenk duvarı boyunca ilerliyoruz. Sualtı her zaman olduğu gibi capcanlı. Kayaların içinde sizi görünce içeri kaçışan kırmızı üzerine beyaz çizgili asker balıkları, bazen sürü halinde senkronize bazen kaos halinde hareket eden kaya balıkları, büyüklü küçüklü lahoslar, karagözler dalışımıza eşlik ediyor.  Belki bir büyük balık geçer umuduyla gözlerimizi duvardan uzaklaştırıp açıklara bakıyoruz. Ancak bir hareket yok.

Günü Frenk koyunda yaptığımız iki dalışla noktalıyoruz. Yol yorgunu da olduğumuz için öğleden sonramız uyuyarak geçiyor. Günü otelde akşam yemeği ve Kaş eğlencesiyle noktalıyoruz.

İkinci gün sabah dalışı için tercih ettiğimiz nokta Camel Stone Reef. Rüzgar devam ettiği için denizin dalga dalga kabarmasına kalmadan mümkün olan en erken saatte dalışa çıkıyoruz. 10 metreden başlayarak derine doğru inen Camel Stone Reef, deve hörgücüne benzer yapısıyla bu adı almış. Kayalık, kendisine dik olarak gelen, oldukça ilginç görünen dümdüz bir kaya platformuyla devam ediyor ve 25 metreye kadar iniyor. Bu kez ufak balıklar dışında bize eşlik eden kimse yok. Bir iki tane orfoz bizi görünce alelacele yarıklara saklanıyor. Büyük balık görmek umuduyla açıklara bakıyoruz, ancak mavilikten başka bir şey yok. Akya, Baraküda gibi büyük balıklar o kadar hızlı hareket ediyor ki, siz görmeye kalmadan uzaklaşabiliyorlar.  Yine de umudumuzu yitirmiyoruz.

Günün ikinci dalışını, hava çok rüzgarlı olduğu için kıyıda Kalamar Koyunda yapıyoruz. Tekne bizi dalış merkezine çok yakın bir noktada atacak ve çıkış noktamız kıyı olacak. Kalamar Koyu en keyifli dalışlardan biri oluyor. Suya girdiğimiz anda ok gibi fırlayıp açığa doğru adeta kanat açan iri bir vatoz karşılıyor bizi. Melanur, karagöz, sarpa sürüleri peşimizi bırakmıyor. Oldukça küçük bir müren, kayalıklardan başını uzatıyor, asker balıkları selam duruyor. Ufak tefek taşların bol olduğu bu bölgede olması muhtemel ahtapot arıyoruz, ancak bulamıyoruz. Etraf yavru kum lahoslarıyla dolu. Dalışı kıyıdan çıkarak tamamlıyoruz.

Sualtında gördüğümüz balık sürüleri karnımızı acıktırıyor. Öğle yemeğini Kalkan’ın tepelerinde bulunan alabalık tesislerinden birinde yiyoruz. Kalkan’ın muhteşem manzarasına, tereyağında pişirilmiş kiremitte alabalık eşlik ediyor.

Tatilimizin üçüncü gününde havanın durulacağını, rüzgar hızının kesileceğini biliyoruz. Tekne ve dalıcı kalabalığına kalmadan Duchess of York & Sakarya Batığına erkenden yola çıkıyoruz. 1893 yılında Sakarya taşlıklarında batmış olan İngiliz tekneye dalışa 5 metre derinlikteki bir yarıktan başlıyoruz. Derinleşen bir duvarın yanında yer alan batığın bir parçası 35 metrelerde başlıyor, ikinci parça ise 50 metrede başlayarak aşağı doğru iniyor. Dalış limitlerimiz dahilinde batığı üstten gözlemleyip batığın sığ taraftaki parçalarına yöneliyoruz. Batığın sığ parçasındaki kuytu bir köşesine saklanan orfozun gözünü fenerlerimizle bir süre kamaştırıyoruz. Sığ kayalıklarda gezindikten  sonra emniyet beklemesi yapmak üzere teknemizin altına geliyoruz. Biz batığı terk ederken, Kalkan’dan yola çıkan tekneler batığa yaklaşmak üzere. Kalabalık olmadan daldığımız için şanslıyız.

Gezinin son dalışında grup yorgun… Daha küçük bir ekiple günü Camel Stone Reef dalışı ile noktalayacağız. Bu kez dalışa katılmayanlara inat büyük balıklar kendini gösteriyor. İri bir orfoz kayalıkların arasında kanat çırpar gibi yüzgeçlerini dalgalandırıyor. Ürkütmemek için yavaşlıyoruz, ancak bizi görür görmez en yakın kayanın altına saklanıyor. Mavi açıklara bakarken akya da gözümüzden kaçmıyor bu kez. Dev gövdesiyle bir görünüp hızla kayboluyor. Büyük balık görmenin mutluluğuyla dalışı sonlandırıyoruz. 
En yakın uzun tatilde tekrar gelmek üzere Kalkan'a veda ediyoruz.

Asker Balığı ve Müren fotoğrafları Burçak Erdemoğlu’na aittir.
Bu yazı The Magger'da yayınlanmıştır. 
http://www.themagger.com/kalkan-dalis-hikayesi/